Seçimi kim yapıyor ruhum mu yoksa ben mi

SORU: Merhaba Tobias. Ocak ayında, üst-ruhun bazı durumlarda kendi yaralı veçhelerini reddettiğini ve gücendiğini söylediğinde, büyük bir rahatlama hissettim.

TOBIAS: Gerçekten de.

Hazirun: Ve sonra Mart’ta bu konuya tekrar değindin ve dedin ki, seçimi yapan insandır ve ruh insanın seçimini onurlandırır, ve eminim, alınan kararların birçok çeşidi vardır. Ama senin, benim o belirli sorunum hakkında konuşmanı istiyorum, yani o seçimi bir insan olarak yapan ben miydim, yoksa ruhum mu? Ve bunun – benim kişisel seçimimin – içine dönsün diye ruhu bir kozada bırakarak dualiteye geldiğimizde oluşan terk-edilme-travmasını kitle bilincine getirmekle bir ilgisi olup olmadığını merak ediyordum.

TOBIAS: Gerçekten. Bunu çok basit tutmaya çalışacağım, ve bu konu, üzerinde uzun, çok uzun bir süre konuşabileceğimiz bir konudur. Ama… hadi öyküyü bir kenara koyalım ve bunu Ruh ve sen olarak ele alalım. Tanrı kaynağı ya da özü, ona her ne demek istiyorsan, temelde sana – seni doğurdu, sen Ruhsun – ama sana seni oluşturan benzersiz bir kimlik verdi ve dedi ki, “Çık git. İstediğin şeyi yap. Eninde sonunda benimle aynı olduğunu keşfedeceksin, ama sen benzersizsin. Aynı yaratıcı yetilere sahipsin. Ben asla senden daha yüksek bir yerde olmayacağım.” Bunu söyleyen Ruh’tur, ve ben elbette fazla basite indirgiyorum. “Sen aynı yeteneklere sahipsin, ve benden farklı olarak sahip olduğun şey, kendi deneyimlerini toplamandır, ve ben onları hissedebilsem de ve bilsem de onlar eşsiz bir biçimde senindir.” Yani Ruh, “İstediğin herşeyi yapabilirsin” dedi.

Sen de çıktın gittin, ve bir noktada, birçokları gibi, Ruh’u reddettin ve şöyle dedin, “Tanrı öldü” ya da “Tanrı yoktur” ya da “Tanrı’dan nefret ediyorum.” Şimdi, sen bunu söylediğin anda Tanrı yok oluverir, çünkü Tanrı mutlak bir şefkat içindedir ve seçtiğin herşeye yanıt verir, ve sen bu durumda Tanrı’nın olmadığını söylemeyi seçiyorsundur. Eğer Tanrı’ya kızgınsan, Tanrı da seninle birlikte oynayacak ve kızgın olmana izin verecektir. Ve Tanrı şöyle bir rol oynayarak, “Evet, ıstırap çekesin diye bu sefil yaşamı senin için ben yarattım; bana kız” diyecektir.

Aynı şey, ruhsal benliğin ile insan benliği dediğin şey arasındaki ilişki için de geçerlidir, yani yüksek benliğine kızdığını ya da sinirlendiğini ve terk edilme sorunlarının olduğunu söylemek. “Eğer benim ruhum varsa, bir canım varsa, şimdi nerede? Lanet olsun, onu çağırıp durdum.” Ve o da seninle birlikte oynar ve der ki, “Tamam, bir süre gidip saklanacağım.” Görüyor musun, o hep burada, ama oynanan bu güzel, harika oyun deneyimi var.

Yani aslında tam anlamıyla, insan benliği olarak algıladığın şeyle ruhsal benliğin arasında bir ayırım yoktur. Ama bu ayırım – o terk edilme sorunu ve diğer herşey – yaratılmıştır, ama sonuçta farketmez, çünkü sen olduğun sensindir. Sen, ruhunsun, canınsın, benliğinsin; sadece önemsiz bir insan değilsin. Ruh, sen ondan bunu istediğinde sana sırtını döner, ve bunu da çok iyi yapar.

Hazirun: Teşekkür ederim.

TOBIAS: Biz teşekkür ederiz. Ben bu konuyla ilgili daha konuşmak isterdim ama zaman azalıyor.

Hazirun: Teşekkür ederim.

LİNDA: Belki Saint Germain konuşur, ha?

TOBIAS: Evet, ve belki de biriniz başlığı “Tanrı Benden Nefret Ediyor”, alt başlığı da “Çünkü Ben Kendimden Nefret Ediyorum” olan kitabı alır.  Ah, onca kitap ve bu kadar az zaman.

Yorumlar

Popüler Yayınlar